Kayıp ve Yas
İnsan olmanın, insanın bütün yaratısının, medeniyetin temelidir kayıp… İnsan yavrusu annesi ile olan bütünlüğünü, onun sıcaklığını kaybettiği için ağlayarak gelir bu dünyaya ve hayat serüveninde severek kazanarak ama en çok da kaybederek yol almaya devam eder. “Şarkılar şiirler yasta” denildiği kadar vardır bütün edebi eserler, felsefi ekoller yokluk, kayıp, ayrılık üzerinde temellenirler. Yas tutmak, geri döndürülemeyen duygular aşklar, sevgililer veya sevilenler karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Genellikle ölümle birlikte anılır ama aslında her kayıp, ayrılık büyük ya da küçük bir yas tepkisi ile karşılanır. Sevilen birinin ölümü, sağlığın kaybı anlamına gelen kronik ve/veya ölümcül hastalık, iş kaybı, boşanma, bazen taşınma, göç etme her biri birçok kayıptan oluşur ve kendi şiddetiyle orantılı bir yas tepkisini hak eder.
Yas tutmak tam olarak nedir ve nasıl olarak ilerler?
Yas süreci ruhsal bir çalışmadır aslında; benliğin kendi kendisini, sevilen kişinin, yitirilen sağlığın, giden gençliğin artık yok olduğunu, “ölü olduğunu” ilan etmeye ve yaşamaya devam etmeye ikna etme sürecidir. Bu doğal, acı verici ancak sağlıklı sürecin beş aşaması vardır.
1. İnkâr
2. Kızgınlık/öfke
3. Pazarlık
4. Depresyon
5. Kabullenme
İnkâr; Yas sürecinde ilk aşama olan inkar aşamasında genellikle olay veya durum yok sayılır, başa gelmiş kabul edilmez, bir yanlışlık olduğu düşünülür. Bu olayın niteliğine göre birkaç dakika ile birkaç gün ve hatta birkaç hafta sürebilir.
Öfke/Kızgınlık; Kızgınlık aşaması, inkar aşamasında devreye sokulmayan sorgulamaların devreye girmesi ile başlar, üst üste gelen sorgulamalar neticesinde öfke duyguları benliği ele geçirir. En bilinen soru “neden ben” sorusudur. Bazen kişi en yakınlarına, otoriteye, hatta tümden hayatın kendisine ve bütün hayatta kalanlara bile öfke içinde olabilir.
Pazarlık; Pazarlık aşaması durumu kabul edilebilir seviyeye indirmek veya çıkarmak için girilen bir safhadır. Bu aşamada “madem olmuş, bari şöyle yapayım da durum biraz olsun iyiye döner”, “olan olmuş ama bir çıkış yolu belki var” tarzı düşünceler ve eylemler insana eşlik eder. Ancak Freud’un da belirttiği gibi bu pazarlıkta günün kazananı gerçekliğe saygı olacaktır.
Depresyon; Pazarlık aşamasının tamamlanmasıyla birlikte etkisi oldukça uzun sürebilen depresyon aşaması başlar. Bu aşamada bütün durumun idrakına varılmıştır, bundan ötürü büyük bir mutsuzluk hakim olmaya başlar. Hayattan soyutlanma, hiçbir şey yapmak istememe, kayıtsızlık hali gibi belirtiler görülür.
Kabullenme; En son aşama da kabullenme aşamasıdır. Durumun hazmedilmesi ve hayatın normal akışına dönmesi durumu gerçekleşir. Kişiler yas tuttuğu zaman sosyal ortamı da bundan etkilenir. Haftalarca işyerinde devamsızlık yapabilir, arkadaşlarıyla bağlantısını koparabilir. Ancak zaman içinde bu durumda kademe kademe düzelme olması ve kişinin kayıptan önceki hayatındaki işlevselliğine dönmesi beklenir. Bu, kişinin kaybettiği insanı özlemeyeceği anlamına gelmez. Kaybedilen kişinin özlenmesi ve beraber yaşanan güzel anların zihinde canlanması son derece doğaldır.
Yas sürecinin aşamaları bu aşamaların bazen sırası ve çoğu zaman süresi bireysel farklılıklar gösterir. Bireysel farklılıklar olduğu gibi kültürel farklılıklar da söz konusudur ve kültür yas sürecinin işlenmesine yön veren en önemli etkenlerdir. Cenaze merasimi, ölümün 7. 40. Ve 52. gününde yapılan ritüeller bunların ilk akla gelen örnekleridir. Bireysel ve toplumsal farklılıklara rağmen bir genelleme yaparsak yaşanan kayıptan sonra 3-6 aylık süre depresif belirtilerin daha yoğun olduğu 6 ay- 1 sene arasındaki dönem ise kabullenme süreci olarak kabul edilmelidir.
Yas sürecinde hangi belirtiler görülebilir?
- Bedensel tepkiler: Baş ağrısı, göğüs ağrısı ve göğüste sıkışma hissi, boğazda düğümlenme, yutkunma güçlüğü, açlık hissi, veya hiç açlık hissetmeme, bulantı, kusma, kabızlık veya ishal, nefes darlığı, çarpıntı, adet düzensizlikleri, gerginlik ve kasılmalar, uyku düzensizlikleri, iştah değişiklikleri, halsizlik ve yorgunluk.
- Duygusal tepkiler: Ölümü inkar etme, üzüntü, ağlama, özlem, öfke, sıkıntı, güvensizlik, tedirginlik, aklını yitireceği-delireceği korkusu, geleceğe dair umutsuzluk ve karamsarlık, yalnızlık, çaresizlik, hayata karşı ilgi ve istek kaybı, hiçbir şeyden zevk alamama, hiçbir duygu hissedememe.
- Ruhsal tepkiler: Ölen kişinin hala yaşadığını, var olduğunu hissetme, sesini duyma, hayalini görme, ölen kişi ve kayıpla ilgili rüyalar, hayat ve ölüm kavramlarını sorgulama.
- Bilişsel tepkiler: Ölen kişiyi ve ölümü düşünme-düşünmeye engel olamama, kendini suçlama, kendine kızma, pişmanlık, ölüm anını tekrar tekrar hatırlama, hatta çok canlı bir biçimde yaşama, kararsızlık, dikkatini toparlamakta zorlanma, bellek sorunları.

- Davranışsal tepkiler: Amaçsız bir aşırı hareketlilik, kendini tamamen başkalarına yardıma adayarak kaybın acısından kaçınma, insanlardan uzaklaşma ve görüşmek istememe, ölen kişinin eşyalarına, bulunduğu yerlere aşırı yönelme veya bunlardan uzak durmaya çalışma, mezara sık gitme veya gidememe, alkol ve/veya ilaç kullanma, cinsellikle ilgili değişiklikler.
Yas tutma sürecinde yapılması ve yapılmaması gerekenler nelerdir?
Her şeyden önce yas sürecinin doğal, sağlıklı ama zor bir süreç olduğu kabul edilmelidir ve bu süreci yaşayan kişiye zaman tanınmalıdır. Kişinin hayatına normal ve sağlıklı devam edebilmesi için yasını tutması, yas sürecini tamamlaması gerekmektedir. Kişi yas tutma sürecinde duygusal olarak bu kaybını (boşanma, iflas, ev vb. kayıplarda olabilir) ya da ölümü (ölümle gelen kayıplar) protesto eder; normal işlevlerinde (kendine bakım, çalışmak, aile ve sosyal ilişkileri yürütmek vb.) bazı aksamalar görülür ve bazı ruhsal sorunlar yaşar.
Yas sürecinde bilinmesi gereken noktalardan biri sağlıklı bir yas sürecinin kaybı unutmak anlamına gelmediğidir. Yas tutmak kaybedilen kişiyi unutmak ya da artık sevmemek anlamına gelmez sadece kaybı ve bununla ilgili duyguları kabullenmek, başa çıkabilmeyi ve bu duygularla yaşamı sürdürmeyi öğrenmek anlamına gelir.
Acının görmezden gelinmesi, hissedilen kederin yaşanmaması, kişinin çevresinden gelen “kayıpla ilgili güçlü kalınması, hissedilen yoğun duyguların dışavurulmaması” yönündeki telkinler yas sürecini olumsuz etkileyen hatalı yaklaşımlardır. Bu doğal tepkiye müdahale edilmemesi gerekir. Özellikle doktor kontrolü dışında kullanılan sakinleştiriciler, keyif verici maddeler ve alkol gibi müdahalelerden kaçınılması gerekmektedir. Vedalaşmak, gidenin ardından yas tutmak bir ihtiyaçtır. Vedalaşılamayan kişiler ruhsal hortlaklar olarak hayatınızda varlıklarını korurlar. Her ilişki bir vedayı hak eder, vedalaşmak yola o’nsuz devam edileceğini kabul etmek anlamına gelir. Bunu inkar etmek, hafifsemek veya kayıp hiç yaşanmamış gibi davranmak ikincil ruhsal sorunların başlangıcı olacaktır.
Yas tepkileri, depresyon semptomlarına çok benzediği için kayıp yaşayan kişinin yas dönemi yakınları için kaygı verici olabilir. Yakınınız için bir şeyler yapmak, onu neşelendirmek, elemini hafifletmek isteyebilirsiniz. Ancak bunun yerine acısına saygılı olmak, fiziken ve ruhen onunla birlikte olmak, onun geçici olarak aksayan yaşamsal işlevlerinde ona destek olmak onu teselli etmek veya telkinler vermekten daha iyi olacaktır.
Bu dönemde kayıp yaşayan kişiye destek olabilecek bazı öneriler şunlar olabilir:

- Kültürü ve inancı doğrultusunda cenaze ve yasla ilgili törenleri yapabilmesine yardımcı olun.
- Kayıp yaşayan kişinin tanıdığı ve kendisini dinleyen insanlarla vakit geçirmesini sağlayın, elinizden geldiği kadar birlikte vakit geçirin.
- Kişinin duygularını dışa vurması, etrafındaki insanlarla yaşadığı kayıpla ilgili konuşması bu duygularını saklamaya çalışmamasını destekleyin.
- Acıyı azaltmak için söylenen “Güçlü olmalısın”, “Hayat devam ediyor, “Yakında geçecek, bitecek”,“Çocukların için ayakta kalmalısın” gibi sözlerden kaçının. Bunun yerine, yaşanan duyguları içtenlikle anlamaya ve paylaşmaya çalışın.
- Yas tutan kişinin sağlığına dikkat edilmesi önemlidir. Kendisi en azından ilk günlerde bunu önemsemeyecektir. Onun yerine bu konuda dikkatli olmak gerekecektir. Beslenmesine ve uyku düzenine önem verilmeli, yasla başa çıkabilmek adına alkol veya herhangi bir uyuşturucu madde kullanımından kaçınılmalıdır.
- Kayıpla yüzleşmekten kaçınmak adına yas tutan kişinin hayatında büyük bir değişiklik yapmaması gerekmektedir. Örneğin, iş değiştirmek, taşınmak, tekrar evlenmek, hemen yeni bir çocuk dünyaya getirmek gibi. Kişi kendisine zaman tanımalı ve öncelikle kaybı kabullenip hayatına devam etmelidir.
- Ölen kişi olmaksızın yaşayabilmek ve bağımsız kararlar alabilmek için var olan sorunları belirlemek, farklı seçenekleri konuşmak gibi yaklaşımlarla baş etme yollarını öğrenmesinde yardımcı olunmalıdır.
- Yas tutma süreciyle başa çıkmanın zor olduğu hissedildiğinde profesyonel yardım almaktan kaçınılmamalıdır. Bu durum zayıflık değil, hayata devam etme isteği ve gücünün varlığı olarak yorumlanmalıdır.
Patolojik Yas Nedir?
Yas süreci ne zaman müdahale edilmesi gereken bir durum halini alır?
Yasla ilgili olabilecek ilk tehlike yasın tutulamamış, çözülememiş ve ertelenmiş olmasıdır. Çözümlenmemiş, yası tutulmamış kayıplarımızın çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerimizdeki yaşamımızı ne derece olumsuz yönde etkilediğini, seçimlerimizi, hayatımızı nasıl sinsice yönlendirdiğini artık çok net biliyoruz. Çünkü her şeyden önce yas ruhsal bir çalışmadır. Sevilen kişi veya kaybedilen her neyse onunla vedalaşmadır. Yası tutulamayan her kayıp potansiyel bir tehlike, hayatımızda patlamamış bir bomba niteliğindedir.

Yasın sağlıklı bir şekilde başladığında ise sağlıklı bir şekilde sonlandırılabilmesi ikinci aşamadır. Sorun, kaybın ardından kaybedilen kişinin sürekli kayıp dönemindeki hali ile akla geldiği ve acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi olumsuz duygu hallerinin azalmadan sürdüğü zaman ortaya çıkar. Yaşanan kayıptan 3-6 ay sonrasında kişinin bu halinde değişim olmuyor ya da daha şiddetli biçimde bu hali yaşıyorsa depresyondan şüphelenmek gerekir. Bu şekilde uzayan süreçler yas kapsamına girmez ve müdahale edilmesi gerekir. Burada en önemli kriter süre olmakla birlikte belirtilerin şiddeti de önemlidir. Kişi özbakımını, uyuma, beslenme gibi yaşamsal gereksinimlerini kendisini tehlikeye sokacak kadar ihmal ediyorsa, haddinden fazla ajite ise kendisine veya çevresine zarar verme eğilimi içine giriyorsa, ölme ve kendisini öldürmeyle ilgili gizli veya açık eğilimi olduğu düşünülüyorsa veya intihar girişimi olmuşsa belirtilen süreler beklenilmeden de bir uzman yardımına başvurulmalıdır.
Yas süreci, birey, enerjisini kayıp dışındaki yaşama yeterli olarak aktardığında tamamlanır. Bu yas sürecinin işlevselliğine işaret eder. Ancak süreç işlevselliğini kaybederse ya da beklenilenin dışında gelişirse patolojik yastan bahsedilir. Patolojik yas, komplike yas, anormal yas, atipik yas, çözülmemiş yas gibi terimlerle ifade edilen patolojik yas tepkileri değişik şekilllerde ortaya çıkabilir. Bunlardan birincisi Gecikmiş yas tepkisidir; Bireyin tepkisinin gecikmesi, beklenilen zamandan sonra ortaya çıkmasıdır. Anormal davranışlar içermez. Ancak patolojik veya Çarpıtılmış yas tepkisi: Kişinin beklenenden fazla aktivite göstermesi, ölenin şikayetlerini taklit etmesi, psikosomatik durumların ortaya çıkması (ulseratif kolit, romatoid artrit gibi), kişiler arası ilişkilerde bozulma olması, belirli kişilere beklenilenin dışında düşmanca tutum sergilemesi, kabul edilemeyen öfke ve düşmanca duygularla baş edebilmek için robot gibi davranması, sosyal ilişkilerinde yetersizlik gözlenmesi, ekonomik ve sosyal alanda kendine zarar verici davranışlar sergilemesi, intihar riski yüksek olan ajite depresyon tablosunun ortaya çıkması gibi durumları kapsar.
Kaybın beklenen bir olay mı olduğu yoksa aniden mi geliştiği, kaza, deprem, yangın gibi bir afet sonucu oluşması, ölümün intihar sonucu gerçekleşen bir ölüm olması, ölen kişinin yakınlık derecesi, bireyin başetme becerileri, önceki deneyimleri, geçirilmiş kayıp ve travma öyküleri, kayıptan sonra yaşamın zorlaşma derecesi ve sosyal desteğin nitelik ve niceliği gibi etkenler, yas sürecinin patolojik boyuta taşınmasına yönelik risk faktörlerini oluşturur.
Patolojik yas veya travmatik yas durumlarında terapi nasıl işler?
Yas reaksiyonu uzadığı veya patolojik bir hal aldığı zaman uzman yardımı almak gerekir. Ancak bu gibi durumlarda kişi genelde yardım almaya istekli değildir. “Terapi ne işe yarayacak ki? Öleni geri getirmeyecek, bana onu unutturmayacak” gibi söylemlerle karşımıza gelirler. Terapi işte tam da bu noktada işe yarayacaktır. Çünkü ne yasın amacı ne de terapinin amacı ölen kişiyi unutturmak değildir. Amaç evet özlemek ama bu özlemi hayata katarak yola devam edebilmektir. Burada başvuran kişinin kayıpla ilgili çözümlenmemiş duygularını çözümlemek, konuşamadıklarını konuşmak, taşımakta zorlandığı bütün o duyguları taşımasında destek vermek terapinin en önemli işlevleridir. Yas çalışmasında özellikle kişinin yas tutmasına izin verilir ve buna ortam sağlanır, kayıpla ilgili anılar, tamamlanmamış görev değerlendirmeleri yapılırken anılar tarafından izin verilmeyen duyguları yaşamada eksiklik ile başa çıkma, kaybın sonu hakkında bilgilendirme, yas hakkındaki fantezilerle başa çıkma ve sonuç olarak danışanın “hoşça kal” demesi ölenle vedalaşması sağlanmaya çalışılır. Halil Cibran’ın dediği gibi “Hatırlamak bir buluşma biçimidir.” Bu buluşmanın sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için yas çalışmasının tamamlanması gereklidir. Yas terapisi ise bu çalışmayı tamamlamaya yardımcı olmayı amaçlar.